Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 34,8028 | 34,8655 | |
EURO | 36,5548 | 36,6207 |
CUMHURİYETİMİZİN 100. YILI,
OYNANAN OYUNLAR
100. Yıldönümünü kutladığımız Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 yıl sonra geldiği noktayı değerlendirdiğimizde Cumhuriyetin yaşayıp yaşayamayacağı endişesini taşıyanların az olmadığı noktasına gelinmiştir.
Bugün Cumhuriyetin kazanımları, birer birer ele geçirilmiş, ülkenin kaynakları yağmalanmış yağmalanmaktadır.
Atatürk’ün kurduğu laik cumhuriyet ile Anadol’unun bozkırında, ovalarında yetiştirdiği bin bir çeşit çiçeklerle cennete çevirdiği Cumhuriyeti 100 yıl daha yaşatabilecek miyiz? İlk 15 yılda, üstelik o günün koşullarına göre yapılanlarla bugünü kıyasladığımızda nereden nereye geldiğimizi düşünmemiz gerekir.
Cumhuriyetin yıkılış aşamasına gelmesinin en büyük nedeni Atatürk’ün devrimlerini anlamamaktan ve anlatamamaktan kaynaklanmaktadır.
Mustafa Kemal, Cumhuriyetin ilanından Saltanatın ve Hilafetin kaldırılmasına , Öğretim Birliğinden Hukuk devrimine, Dil ve Harf devriminden, Ezanın ve Kuran-ı Kerimin Türkçeleşmesine, Tekke ve Zaviyelerle Tarikatların kapatılmasına, kılık kıyafet devriminden, kadın haklarına varıncaya kadar Türk milletini Muasır medeniyet seviyesine çıkaracak devrimleri gerçekleştirmekle, kurduğu Cumhuriyetin, bir kuyumcu sanatçısının elindeki mücevheri sanatsal bir yetkinlikle işleyişi gibi, bu ülkeyi sil baştan yeniden inşa ederken hiçbir dış borç almadan ülkeyi demir ağlar ve fabrikalarla donatmış, limanlarımız, madenlerimiz yer altı kaynaklarımız millileştirilmiş, demiryolu, telefon, elektrik, havagazı gibi kuruluşların yabancılara ait olan işletme imtiyazları feshedilmiş, Osmanlı İmparatorluğundan kalan borçlar ödenmiş ve yabancılara toprak satışı durdurulmuştur.
Birbirini izleyen devrimlerle, ülkemizi 10. Yıl Marşı’nın destansı içeriğinde belirtildiği gibi yepyeni bir toplum ve devlet yaratılmıştır.
1923-1938 yıllarında bir Ulus Devlet yaratma yolunda sarsılmaz bir iradeyle her türlü engelin aşıldığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Milletinin Dünyada saygınlık kazandığı dönem ne yazık ki Atatürk’ün ölümünden sonra özellikle 1950 den sonra, devrimlerle hesaplaşmak için fırsat kollayanlar ülkeyi yönetmeye başlayınca, ilk işleri Cumhuriyeti geliştirme yerine Atatürk ve Laik Cumhuriyetle uğraşmaya başlamak olmuştur.
Devletin kuruluş felsefesi giderek terk edilmiş, Cumhuriyetin temel taşları ile oynanmış, uygarlık düzeyine ulaştıracak olan koşullar büyük ölçüde amaçlarından uzaklaştırılmıştır.
Cumhuriyetin kuruluşunda kuyruk acıları olan Lozan’ı hazmedemeyen devrim karşıtları ile Siyasal İslamcılar Türk’ün adına, atasına , bayrağına, diline , andına düşman olan, Türk olmaktan utananlar ile sözde demokrat ve dönekler, ırkçılar, bölücüler, sahte Atatürkçüler aldıkları talimatla, yine emperyalistlerin Türkü Kürt e , Kürt’ü Türk’e kırdırma planları ,Orta Doğu da tezgahladıkları kirli ve kanlı oyunlar ve BOP projeleri ile büyük bir uygarlık dönüşümü olan Laik Cumhuriyeti Türklerin ve Anadolu insanının kurduğu ilk Ulus devleti yıkmaya çalışmaktadırlar.
Kötü gidişleri iyi gösterme yalanları, hukukun büyük ölçüde tarafsızlığını yitirmesi, her gün artarak devam eden dinin siyasallaştırma, demokrasiyi dinselleştirme uğraşları karşı devrimi gerçekleştirme çabalarının belirtileridir.
Bu çabalar dış güçlerin Kemalizm’i engel sayması, ulus devlet anlayışını çağ dışı olarak değerlendirmeleri, Başkentlerinde Sevr-i yeniden hayata geçirme çabaları, Osmanlı dönemini kusursuz, takiyyeyi iktidar yolunda olağan gösterip savunmak, cumhuriyetin özünden yoksun kılınıp doğrultusundan saptırmak, kurucusuna ve cumhuriyetin tüm değerleri ve ilkelerine saldırı bu yıkıcılığın işaretleridir.
Bunların Türk Ulus Devleti ve Laik Cumhuriyet ile hesaplaşması hiç bitmemiştir.
Türk halkı ne yazık ki kendisine sunulan gerçek zenginliğin, yani özgürleşmenin , ortaçağ karanlığından kurtulmanın , bağımsızlık denilen hazinenin ve yurttaş olma erdeminin anlamını ve önemini kavrayamamıştır.
Bu zenginliği korumak, geliştirmek, halka anlatmak bir yaşam biçimi haline getirmek , ileri taşımakla görevli olanlar; aydınlar , siyasetçiler, yöneticiler ne yaptı bilmiyoruz.
Üretime yönelik ciddi hiçbir yatırım yapılmazken , Osmanlının yıkılmasını oluşturan dış borçtan daha fazla Türkiye Cumhuriyeti borçlandırılmıştır.
Unutmamalı ki, ulusal kimliğinin bilincinde olmayanlar ulusal varlıklarını sürdüremezler. Cumhuriyetsiz demokrasi , biçimsel demokrasidir. Cumhuriyetimiz sözde değil, özde cumhuriyettir. Kent soylular demokrasisi değil, halk demokrasisidir.
Ulusal varlığımızın , bağımsızlığımızın, onurumuzun kutsal simgesi cumhuriyeti çıkarcılardan, laiklik karşıtlarından, tüm düşmanlarından korumak, Mustafa Kemal aydınlığını ve Türk kültürünü savunan ve ‘’Ne Mutlu Türküm “diyerek övünen her yurttaşın borcudur .